31 Mart 2014 Pazartesi

Mart güzelleri vol.2: MAC sürprizi!

Bir önceki post'ta bu ay alışverişe doymadığımı belirtmiştim. Bunlar da eşimin bana sürprizi... sürpriz derken arayıp "MAC'teyim, ne istiyorsun?" diye sormasından bahsediyorum :)

Sürpriz hediye paketim! Acaba içinde bilmediğim neler var :P


Ta-tam! Dilek kutumdaki Typographic! Gerçekten de dumanlı gözler için tek geçeceğim bir far. Hemen bir gece makyajında denedim ve inanılmaz kolay karıştı, şahane sonuç verdi. Tek kelimeyle mü-kem-mel.
 


Yolda rastgele bir insanın gözünde gördüğümden beri aylardır peşinde koştuğum ve bulamadığım mürdüm rengi meğer MAC'te beni beklermiş! İsmi de Sketch imiş! Senelerce içindeki pırıldaklar yüzünden kaçındığım MAC Sketch, tam aradığım mürdüm sonucu verdi gözlerimde. Bu da dumanlı gözler için başka bir tercih. Göz kapağıma Sketch'i sürüp crease'in iç tarafında MAC Bisque, dışında MAC Wedge ile karıştırıp aradığım göz makyajına ulaştım <3
 


Bu da yeni Mineralize Skinfinish Natural'ım! Üç kutudur kullandığım Medium Plus bir süredir yüzümde fazla pembe durmaya başlamıştı. Nedeni, bir önceki post'ta da belirttiğim üzere NC35'den NC25'e göç etmemmiş meğerse. Tabi ben de bunu bir fırsata çevirip telefon siparişime Medium rengini ekleyiverdim. (Eşimin fiyat hakkındaki görüşü: "Body Shop'tan onca şey aldırmıştın hepsine bunun kadar ödemiştim!") Cildime şahane uydu fakat kullanmaya resmen kıyamıyorum şu anda :)



Bu da karşılaştırmalı swatch'lar. Tenimde korkunç pembe görünen en üstteki MSFN Medium plus, en alttaki MSFN Medium. Gördüğünüz gibi müthiş bir kapatıcılıkları var. Ortadaki ise Rimmel Stay Matte Silky Beige. Onun yapısı ise incecik ama harikalar yaratıyor.


Mart güzelleri hala bitmiş değil! Bir sonraki post, mart hediyeleri <3 

Bir önceki ve bir sonraki yazılar:

Mart güzelleri

Mart ayı post anlamında fazlasıyla kısır geçmiş olsa da; kozmetik alışverişi anlamında, bahar gelince aniden topraktan fırlayan goncalar gibi, kış rehavetini üzerimizden atıp çılgıncasına kozmetik mağazalarına daldığımız bir ay oldu.
Her alışverişim ile "Tamam bu son. Mart ayını kapattım. Tamam başka almayacağım..." diye kendimi ikna etme çabalarıma rağmen 29 mart tarihi itibariyle hala Watson's senin MakeUpForEver benim fink atıyordum.
Neyse ki mart bitti! 
Gel gelelim ganimetlerime...
Hiçbirini uzun uzun yorum yazacak kadar kullanmış değilim ama önümüzdeki post'larda nelerden bahsedeceğimle ilgili küçük bir fikir verebilir.

The Balm'ın Bahama Mama'sı. Aldığım ilk bronzer ve buna rağmen neredeyse her gün kullanıyorum. Herkesin uyardığı o kirli görüntü arada bana da olmuyor değil fakat yumuşak bir elle uygulandığında güzel bir "ışıltı" veriyor. Tabi ışıltı dediğime bakmayın, tamamen mat. Uygulama için 187SE fırçamı kullanıyorum.


Çok methini duyup almadan edemediğim MAC Prolongwear Concealer. Kaç yazdır doğru düzgün tatile çıkamadığım için rengim NC35'ten NC25'e kadar açılmış, neyse ki netten gözü kapalı almamışım. Yüzümdeki korkunç sivilce lekeleri için kullanıyorum. Övüldüğü kadar yok bence. O kadar blending'e rağmen cillte varlığını belli ediyor. Pompası da denildiği kadar müsrif, çok çok çok yavaş bir şekilde MAC numune kavanozlarından birine bir pompa sıkıyorum, üç gün kullanıyorum. Pişman değilim ama bitince yeniden almam. Sigma Precision Flat P80 ve parmaklarımla kullanıyorum.

 

Blacktrack Fluideline! Methini az mı duyduk senelerce. En sonunda, Raffine hanımcığımın elinden muhteşem bir liner'a dönüştüğünü görünce almadan edemedim... Pişmanım! Emektar MUFE Aqua Liner'ımın yanında bu ne ki... Birkaç saat içinde kuyruğu dağılma, akma yapmaya başlıyor, hem de Painterly Paint Pot'un üzerinde! Rezillik. Sigma'nun hediye gönderdiği E05, Raffine'ciğimin hediyesi MAC 273, Coastal Scents ve Essence açılı fırçalar ile denedim. İstediğim sonuca ulaşabilmiş değilim. Bunu bir an önce bitirip bildiğimden şaşmamaya kararlıyım. Yaşasın MakeUpForEver!

Ruby hanımın tavsiyesi Sudocrem. Kızımın bebekliğinde bile itibar etmediğim bu kremin (Anneler SebaMed pişik kreminden şaşmasın) cilt lekeleri ve sivilceler üzerindeki etkisini okuyan Ruby hanım ile birer tane attık çantamıza. Sivilceleri kurutma etkisine ikna oldum fakat lekelerde henüz bir numarasını görmüş değilim.


Eczaneye girmişken bu arkadaşları çantaya atmasak olmazdı. İki tanesini 70 liraya bulunca dört tane kapıverdik. Bunun da çok numarası yok. Evet, siliyor. Ama makyajın üzerinden elli kere pamuk ile geçmektense bir kere Green Gel Cleanser ile yıkamayı tercih ederim. Fakat her seferinde Bioderma Sensibio H2O ile kalıntıları temizlemekten geri kalmıyorum. Temizleme rutinime iyi bir ek. İlginç olan ise sanırım cildimde sivilcelenmeye neden oluyor, kontrollü bir deney ile sonucu bildireceğim.


Sıra geldi Ruby hanım ile Sephora alışverişimize. İlk hedefim Benefir Porefessional idi ve gördüğünüz gibi kaptım. Fakat kendimle çok mücadele etmem gerekti. Şu minnak tüp için 100+ lira hiç akıl karı değil. Ama ciltteki etkisi gözle görülür derecede. Yaşlandıkça açılan gözeneklerimi örtüp beni tazecik yapıverdi yine. Buna rağmen değmez diyorum. Hevesimi aldım, bu bitince daha ekonomik seçeneklere yöneleceğim. Nasılsa ben bu tüpü tüketene kadar porefessional teknolojisi marketlere düşecektir ;)


Mağazaya girdiğimizde hiç aklımızda olmayan şey ise bu rujlardı: Sephora Rouge Infusion. Sephora bunlara dudak mürekkebi demiş, dediği kadar da var. İkinci rengi deneyeceğim diye ilkini silerken dudaklarımı parçaladım. İlk sürüldüğünde hafif alkollü bir his veriyor fakat dudaklarda hemen eriyiveriyor ve yokmuş gibi hissettiriyor. Renkler muhteşem. 12 rengi var, tabi ki benim elim koyuların bulunduğu sağdakilere kaldı. (Ne yazık ki dudaklarım açık renk kaldırmıyor) Benimkiler Ruby Extract ve Coral Extract. Bir sorun var yalnız, bunları aldığımı sürekli unutuyorum :)


Nars Light Reflecting Pressed Setting Powder da Sephora'ya gidişimdeki diğer amacımdı. Ve tükenmişti. O kadar yol tepip "Kalmadı"yı duyunca yüzümdeki üzüntüyü gören Nars görevlisi Melek hanım hemen insiyatifi ele aldı ve en kısa zamanda pudramı getirtti. Ben de üşenmedim onca yolu tekrar gittim. Gayet seviyorum kendisini, ilk Nars ürünüm olduğu için de kutusuna dokunmadan edemiyorum :) Fakat cildimde öyle gözle görülür bir etkisi olduğunu söylemeyemeyeceğim.


Bu da yine blogger'ların, vlogger'ların öve öve bitiremediği Rimmel Stay Matte pudra. Ve evet, o kadar iyi. Pudraladıktan sonra burnuma bakmaya doyamıyorum! Bendeki rengi 05 Silky Beige. Çok renk seçeneği yok ama cildinizle bütünleşiyor. 11,25 liraya almamaya değmez...


Ay o kadar yazdım ve mart güzelleri hala bitmiş değil! 
Bu post'u burada noktalayıp bir sonrakinden devam etmek gerekecek :) 

Saç boyamama günlüğüm: Başlangıç

Annemle babamın saçları otuzlarına varmadan beyazlamıştı. Ben beyazlarla üniversite yıllarında tanıştım, diplomamı alırken saçlarımın görünen bir kısmı beyazlamıştı.
Şimdi, 33 yaşımda, dip boya zamanımın geldiğinin kollektif olarak fark edildiği ve eşimi tedirgin edecek miktarda beyazım var.
Çok uzun zaman saçımı kuaförde boyattım. Boya araları 6 aya çıkıp beyazlar kendini ilk hafta bitiminde göstermeye başlayınca da köpük boya ile evde boyamaya geçtim. 3 hafta - 1 ay arası boyamaya başladım.
Rengim budur: Cassis velvet brown. Harika bir kızıl kahve


En son boya zamanım geldiğinde, Perfect Mousse bulmakta çok zorluk çekince tezgahtardan bu serinin artık gelmeyeceğini öğrendim (Doğruluğundan çok emin olmasam da üzüldüm). Ve o son boyadan beri saçımı artık boyamamayı düşünüyorum.
Dün biraz araştırma yaptım. "Beyazlarımızı nasıl uzatırız" diye aratınca gelen forumlar, yorumlar hep 40+ yaş grubu kadınlara ait. Bu tabi biraz insanın canını sıkıyor. Fakat sonra bir iki fotoğraf ("young grey hair" diye guggılladım ama yine de çok sonuç yok), güzel bir yazı ve bir blog buldum.
http://media.onsugar.com/files/ons1/192/1922153/42_2009/9c5292a676bffbf2_sarah-harris.jpg
+/- 40 yaşlarında diye düşünüyorum ama belki de saçı daha yaşlı gösteriyor?


Bahsettiğim şu yazıda sadece beyaz saçlar için değil, türlü çeşit boyadan vazgeçme denemeleri için tavsiyeler var. Burada ve pek çok yerde verilen tavsiyelerin başında "mutlaka kısa saç kullanın" geliyor. Saçlarım ömrü hayatımda ilk kez uzun ve onlardan henüz vazgeçmek istemiyorum. O yüzden bu tavsiyeyi dinlemek istemiyorum. Diğer tavsiyelerde ise yine saça kimyasal uygulatmak var: röfle, geçici boya, vs. E haklılar tabi ama ben daha yaratıcı bir çözüm beklemiştim :)
http://prettypinteresting.com/wp-content/uploads/2014/02/gray-hair-color-tips-opener.jpg
Bu kız ise cildiyle gençliğini ortaya koyuyor, saç detay oluvermiş.

Bulduğum bu blog ise tam aradığım şey oldu! Bu kız da genç (yani beyaz saç camiasına nazaran), bu kız da boyadan vazgeçmek durumunda kalmış, bu kızın da coşkun beyazları var... ve üstelik bu macerasını belgelemiş. Yazılarına biraz göz attım ve saçlarımı doğal haline bırakmak istediğimden emin oldum.

.
Lauren, beyazları ve blogu

Lauren'dan aldığım gazla ben de "beyaz hikayem"in günlüğünü tutmaya karar verdim. Şimdilik durum budur. Bakalım nereye kadar sabredeceğim :)

Dün geceden bu sabaha beyazlarımda %100 bir artış görülmüş olabilir. Sandıktan payımıza düşen...


30 Mart 2014 Pazar

Makyajda "ben almayayım" seviyesi

Kozmetik bloglarında gezerken veya guru video'larını seyrederken sizin de "öf bu ne ya" dediğiniz oluyor mu? Sevdiğim her beauty blogger'ın sözünü sarsılmaz gerçek kabul ettiğim bir dönem oldu. Fakat artık cildimi, makyaj malzemelerimi, ihtiyaçlarımı ve limitlerimi bildiğim için her şeyi topluyor, pek azını gerçekten onların anlattığı gibi uyguluyorum.
Fakat bazı uygulamalar var ki doğrudan "ben almayayım" diyor ve üzerinde düşünmüyorum bile. Mesela...

Takma kirpikler!

Her günlük makyajını takma kirpik ile taçlandıran vlogger'lar var. Arkadaşım n'apıyorsunuz? Hani makyaj doğal güzelliğimizi ortaya çıkarmaya yarıyordu? Benim güdük ve seyrek kirpiklerimin bile bunca sahteliğe ihtiyacı yok. Nedir sabah akşam kirpik diplerinizi o yapıştırıcılara maruz bırakıp gözlerinize kelebek konmuş gibi dolaşmanın manası? Özel günlerde bile takma kirpiğe direnen biriyim, bu yüzden takma kirpiklere "ben almayayım" diyor, bir sonraki uygulamaya geçiyorum.
Vlogger'lar bir gün rekabette bu seviyeye varacaklar...

Göz kapağına kapatıcı sürmek

Bunu yapan vlogger gördüğümde acilen X tuşuna basasım geliyor ama diğer tekniklerini merak ettiğim için sol elim, sağ elime engel oluyor. Kapatıcı dediğin yağlı, kremsi bir ürün. Cildinin üzerinde durmasın, cildinde erisin, kusurları kapatsın diye var. Niye sürüyon onu yağlı göz kapağına? Teknoloji çok gelişti arkadaşım. Urban Decay Primer Potion'dan Too Faced Shadow Insurance'a; The Balm Put a Lid on It'ten Benefit Stay Don't Stray'e yüzbin çeşit primer üretildi. Hadi onu kullanmıyorsun, bari MAC Paint Pot, Maybelline Color Tattoo gibi çabuk kuruyan bir krem far kullan. Ama caaanım göz makyajını neden o yağlı bazla heder edersin? Yo dostum yo, "ben almayayım"

Bu arkadaş favori primer'larını yazmış şurada
Kardaşyan üçgeni

Hayır! İyi güzel aydınlık görünüyoruz da, üzerimizden bu kadar sahtelik akarken konturumuz ve haylaytımız geometrik olarak mükemmel olsa neye yarar? O boyalı gözlerimizle makyaj yaptığımızı belli ediyoruz tamam da, cildimizde maske varmış gibi dolaşarak neyi amaçlıyoruz? Evet o göz pınarı, göz kenarı ve burun noktalarından oluşan üçgeni aydınlatmak yüze gerçekten de bir parlaklık katıyor. Fakat kapatıcı/aydınlatıcı tüpünün yarısını sağa, yarısını sola boca edip on saat blending ile uğraşarak yakaladığımız sonuç bence "aydınlık" değil "sahte". Bana göz pınarının altındaki en mor bölgeyi kapatıp etrafını azıcık aydınlattığımız cilt makyajlarıyla gelin. Bu kadarını "ben almayayaım."

Doğal ne değildir deseler, aha bu derim (Foto kaynak)
Contour and highlight like Kim Kardashian and an evening make up look
Ağlicim... (Foto kaynak)


Ya sizin dişinizi kamaştıran makyaj teknikleri nelerdir? "Ben almayayım" seviyeniz neresi?

Yeni bir nefret hikayesi

Lisede sınıfça zeytinyağı fabrikası gezisine gitmiştik. Gezinin bir noktasında, posaların biriktirildiği geniş bir havuzun tam üstünde, ince bir tahta köprünün üstüne çıktık. O ne korkunç bir kokuydu öyle! Önümde ve arkamda, sınıf arkadaşlarım uzun bir kordon oluşturmuştu ve bu yüzden kaçamıyordum da! Orada geçirdiğim beş-on dakika hayatımın en korkunç anılarından biridir. Nefes almamak için verdiğim mücadele ve sonsuza kadar öyle kokacakmışım hissi, üzerinden 15 sene geçmiş olmasına rağmen hala hafızamda.
Herhalde kokladığım en korkunç koku oydu...

Nivea Pure&Natural makyaj temizleme mendilleriyle tanışana kadar.
Pure & natural? Puke & horrible.
Makyaj temizleme mendilleri hususunda hiç ayrım yapmam, hepsi fikrimce eşit derecede kötüdür ve ancak kalıntıları temizlemeyi becerebilirler. Ama illa ki ihtiyaç duyar ve her zaman bir paket bulundururum. Geçen gün de mendillerim bitince hızlı bir alışveriş için Gratis'e girdim ve mevcut üç marka içinden seçimimi yaptım. Biri Uni wipes'ındı. Kızım bebekken Uni Baby ile karıştırıp aldığım bu markadan zaten oldum olası hazzetmediğim için es geçtim. Yanında hatırlamadığım bir marka ve Nivea vardı. Daha pahalı olmasına rağmen Nivea'dır dedim, bildiğimiz sevdiğimiz bir isimdir, cilt bakımında markadır dedim, aldım. Üstelik "Organik Argan Yağı ve Aloe Vera" yazısına da tav oldum.

Almaz olaydım! Dediğim gibi etkinliği hakkında yorum yapmıyorum çünkü hepsi aynı. Ama böyle bir kokuyla hiçbirinde karşılaşmamıştım. Yüzüme ölü balık sürüyormuşum gibi! Lise anımdan da daha kötü üstelik, çünkü o gün o köprüden indim ve o koku geçti. Fakat şu şeyi yüzüme sürdükten sonra benle her yere gelmesi, üzerime sinmesi, yani kokunun kalıcılığı... işte buna tahammül edemiyorum!

Aldığı her ürünü asla atmayan, ya bitiren ya hediye eden biri olarak bunu mecburen bir şekilde tüketeceğim, kolumdaki swatch'ları falan silerim herhalde. Ama sonsuza kadar sana lanet edeceğime emin olabilirsin Nivea ><

Not: Seçim sonuçlarını izlerken tırnak yemek yerine yazı yazmak iyi geliyor :)





24 Mart 2014 Pazartesi

Clinique vs Hassas ciltler

İlk Clinique ürünlerimi, bundan seneler önce Strawberry'den almıştım. Clinique macerasına başlayan çoğu insan gibi ben de 3 adımlık cilt bakımı setini aldım: Temizleme, tonik, nemlendirici. O zamanlar karma-yağlı bir cildim vardı ve ona uygun ürünlerimi geldiği gün bir heves kullanmaya başladım. Ve ne hikmetse tam aynı dönemde cildimde ciddi bir sivilcelenme başladı. Bir süre kaynağı bu muhteşem sette aramasam da en sonunda sebebin Clinique cicilerim olduğuna kanaat getirdim ve hemen uzaklaştım kendilerinden.

Kahrolun.
Fakat uzun süre sebebin Clinique değil, Strawberry'nin lafı çok dolaşan sahte ürünleri olduğuna inandım. Geçen ay da, uzun süre cesaret edemedikten sonra, gidip Sephora'dan bu seyahat boyu seti almaya karar verdim. Tabi yaşla gelen yeni, karma-kuru cildime uygun olanı.
Ve kullanır kullanmaz cildimdeki ilk sivilce baş gösterdi. Bu sefer kontrollü deney yapmaya karar verdim: Hangisi suçluydu? Her gün sadece bir tanesini kullandım, diğerleri için günlük kullandığım ürünlere devam ettim. Yok. Her seferinde yeni bir tane daha sivilce çıktı. Kullanmayı bıraktığım bir hafta olmasına rağmen hala da gitmiş değiller. 

Cildim hassas, evet. Çoğu ürüne tepki vermişliğim var. Fakat Clinique'lerin cildimde yarattığı mayın tarlasına en dandik market ürünleri bile sebep olamadı. Bu saatten sonra bir daha Clinique almam, aldırmam, cildimin yanına yaklaştırmam. Kahrol e mi.


Toprak

İnsan makyaja hobi olarak sarınca, çevresindeki tüm yüzleri uygulama ortamı olarak görmeye başlıyor. "Bu kızın göz şekline smokey çok güzel uyar", "Göz altlarına yanlış kapatıcı uygulamış", "O makyaja keşke kuyruklu liner çekseymiş." vb.
Eleştirmekten ziyade hayranlıkla seyrettiğim makyajların başında televizyon makyajları geliyor. Karakterlere uygun olarak tasarlanmış ve tutarlılıkla uygulanan makyajlara bayılıyorum. Ben de bir seri yapıp beğendiğim tv makyajlarını paylaşmaya karar verdim. İlk seçimim de, artık güncelliğini kaybetmesine rağmen hala güzel Dana Scully.

Dudak <3

90'lar televizyonu mat ciltler ve kalemi sınırlardan taşan dudaklardaki kiremit rengi mat rujlar ile dolup taşmış olsa da, bu makyajın güzel de olabileceğini gösteren şüphesiz X files güzeli Gillian Anderson'dır.
Görüldüğü üzere komple mat (dudakların biraz parlamasına itibar etmeyin, rujlar da hep mat) bir makyaj. Bunda Scully'nin bir FBI ajanı olmasının rolü olsa da, en büyük payı 90'lar kapıyor.

Gillian Anderson'ın doğal renkleri (kızıl saçlar, şeftali alt tonlu açık ten) bu makyajın monokromatik olmasına neden oluyor fakat bence sonuç şahane.
Cilt her zaman mat. Günümüzün teknolojisiyle üretilen ince ve saydam fondötenler o zaman henüz ortalıkta olmadığından, mat ve pudramsı görünümden pek kaçış yok. Yanaklarda her zaman şeftali tonları. Gözlerde ise makyaj çok çok az, MAC Soft Brown veya benzer tonlarda bir far ile ile hafif bir gölgeleme. Kalem kullanılmıyor, maskara ise varla yok arası, kirpiklere özel bir vurgu yok.
Dudaklar ise bu makyajın ilgi noktası. Bölüm bölüm kullandığı ruj değişse de, Scully'nin alamet-i farikası bu turuncu bazlı, kiremit kırmızısı dudaklardır. İnternetlerde bayağı bir dolaşmama rağmen kullanılan renklerle ilgili bir bilgi yok. Fakat eski MAC'çiler, bu rengin artık üretilmeyen MAC Marrakesh olduğunu söylüyorlar.
Bu dudak rengini bulunca kaçırmayacağım kesin!




21 Mart 2014 Cuma

Flaş fotografi

Düğün, mezuniyet vs. gibi makyaj videoları hazırlarken vlogger'ların hiç durmadan tekrar ettiği tek bir ortak nokta vardır: SPF kullanmayın çünkü flaş patlar!
Özellikle şu noktaya vurgu yapmak istiyorum: Flaş zaten doğası gereği patlayan bir şey, evet. Daha kamera bile tutmayı bilmeyen yeteneksiz özel gün fotoğrafçılarının; aperture, ISO ve shutter speed ayarlarından bihaber denklanşöre çataçat basmalarından kaynaklanıyor. Makyajınızın bir suçu yok! 
Jordan Liberty de, mythbuster tarzı bir video ve dünya güzeli modeli Ashley ile bunu bize bir güzel kanıtlamış. 
Özetle diyor ki Jordan, olay dijital fotoğrafçılıkta bitiyor. SPF fondötenlerinize ve HD pudralarınıza burun kıvırmayın!


Beğendiğim video'ları paylaşmayı seviyorum çünkü bilmiş bilmiş anlatmak yerine, sizi bilginin orijinal kaynağına yönlendirmenin daha dürüstçe olduğuna inanıyorum ;)
İyi seyirler!

20 Mart 2014 Perşembe

Yaktın bizi Euro!

Beş gün hem iş hem tatil yapalım diyerek Lizbon'a gittim. Daha önce de Lizbon'a gidip tüm tarihi yerleri dolaştığım için bu sefer alışveriş ve şehrin keyfine varabildim. Şehri yaşamak için bir yere ikinci defa gitmek gerekiyor bence. İlk seferlerde onu da görücem, bunu da görücem derken koşuşturma içinde şehri kaçırıyorsunuz.

Gelelim alışveriş mevzusuna. İki tane alışveriş merkezini gezdim. İlki şehir merkezine yakın olan Amoreiras, diğeri ise Vasco da Gama. Tabi ki makyaj malzemelerini inceledim. Ancak ülkemizde Euro'nun 3 TL'den fazla olması beni alışverişten alıkoydu. Çünkü ülkemizde satılan bir ürünü oradaki fiyatlarla karşılaştırdığımda 2-3 kat fark ediyordu.

Kozmetik ve güzellik mağazaları arasında bizim de tanıdığımız Lush, Sephora, Body Shop ve Douglas var. Ancak ülkemizde olan ürünler daha pahalı ya da aynı seviyede. Eğer özellikle aradığınız Türkiye'de olmayan bir marka ya da ürün varsa almak istedğiniz alışveriş mantıklı yoksa paranızı İstanbul'da harcayın derim.

Kendi yerel kozmetik shoplarında ise ürünleri çok beğenmedim açıkçası. Zaten ürün çeşidi de azdı. Ancak dört bloggerımıza da birer ruj almayı ihmal etmedim. :) Intense marka rujlarımız işte bunlar. (Resimde ışık patladı biraz ama alışveriş merkezinde acele çektim. pardon)

Onun haricinde bulduğum krem, parfüm vb. ürünleri topladım. Ama artık İstanbul'da pek çok ürün var ve euro'nun tırmanışı yurt dışından alışverişi biraz anlamsız kılıyor.

Bu arada alışverş çılgınlarına Lizbon hakkında küçük bir bilgi: Ayakkabılar ve çantalar Türkiye'ye göre daha ucuz. Lizbon'dan makyaj malzemesi olmasa da çanta ve ayakkabı kesin alınır. Nitekim aldım da :)))

Makyaj yapmış mı?

Son zamanlarda (yani blog'u açmanın hemen akabinde) canlanan direniş ruhu nedeniyle, içimden kozmetik hususunda yazmak hiç gelmiyordu. Fakat video'ları izlemeye, blog'ları okumaya ve elbette ki kozmetik çantamızı doldurmaya tam gaz olmasa da rölantide devam ettik.
Bu makyaj alemine yolculuklarımdan birinde, sevsem mi sevmesem mi karar veremediğim Lisa Eldridge'in daha önce gözden kaçırdığım bir video'suna denk geldim: doğal makyaj (yani anglofonun no makeup makeup dediği).
Şimdi makyaj aleminde zilyorlarca doğal makyaj video'su olduğu bir gerçek. Fakat çoğu işin özünü anlamamış, neredeyse takma kirpikle bitirecek vaziyetteler. Doğal tonlarda makyaj ile doğal makyajı bir tutma hastalığından muzdaripler. 
Fakat bu abla işi kalbinden yakalamış. Gerçekten görünmemesine özen göstererek boyanıyor, çok güzel de tavsiyeleri var. Sabahları işe giderken vapurdaki kadınların makyajlarını incelerim genelde. Bazen mükemmel cildi, uzun kirpikleri ve pembiş dudak rengi olanların makyaj yapıp yapmadıklarından, bunların gerçek özellikleri olup olmadığından emin olamam... İşte Lisa da tam bu izlenimi yakalamaya çalışmış. Ha ben kuyruklu liner'ımdan ve kırmızı rujumdan vazgeçer miyim? Hayır. Ama video izlemeye değer :)


14 Mart 2014 Cuma

Essence&Rival de Loop Keşfi...


Rossmann'ın , Gratis ve Watsons kadar bilinmemesinin sebebi maalesef onlar kadar yaygın mağazaya sahip olmaması.Çok büyük bir ürün farkı yok, vücut bakım ürünleri çok çeşitli bir de makyaj markalarından Rival De Loop mevcut. Şimdi bakalım neler almışım:




  1. Essence Ruj (indirimli fiyat: tanesi 7;75) : İlk defa Essence ruj sahibi oldum. Fiyat/performans değerlendirecek olursam eğer çok beğendim. Nesini mi beğendim? Dokusuna ve çoğu rengine bayıldım ayrıca kalıcılığı da hiç göz ardı edilecek gibi değil.


Deneme amaçlı sadece 1 tane alacaktım ama silip silip her rengi deneyince 3 tane almadan duramadım, bundan sonra da diğer renklerini kesinlikle alacağımdan eminim. 


Sondaki cici pembe rengin de olan ise çok hafif bir ''dudak pembesi'' rengine ve inanılmaz bir yumuşaklığa sahip.Onun fiyatı ise 3,50 T.L. Bu arada bu fiyatlar minik bir indirim sonucu bu kadar şahane ama normalde 3-5 lira daha fazla.


2- Rival De Loop (indirimli fiyat:10,75 T.L.) ve Essence (indirimli fiyat:6,75 T.L.)  Maskaralar: Bu iki markadan da ilk maskara
alışım. Mavi maskara hep almak istemiştim, bir de suya dayanıklı alayım dedim.Açıkçası ikisinin de performansından memnun kalmadım. 

3- Rival De Loop Gel Eyeliner: (indirimli fiyat: 6,40 T.L.) Eyeliner süren insan değilim, hayatımın hiç bir evresinde denemedim ne oldu da aldım değil mi? Dedim ki kendi kendime yapabilirsin. En azından yumuşak bir renk alıp beceremesem de bir şekilde kolay toparlarım, işin içinden çıkarım diye düşündüm. Gel gör ki şansıma kuru çıktı. İlgili hanımefendiye jel eyelinerınız yok mu diye sordum ve kıyıdan köşeden çıkarıp bulduğu bu şahsına münhasır yavrucağı verdi, sanırım uzun yıllardır o mağazada can çekişiyordu.Olsun yine de bağrıma bastım ama cesur denemelerim devam edecek. 

4-Rival de Loop Makyaj Bazı: (indirimli fiyat: 8;39 T.L.) Makyaj bazının özel günlerde gerekli olduğuna nihayet inandım ve denemek için bu minik ve de cici ürünü aldım.Yumuşaklığını ve sürülüşünü çok beğendiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Biraz parlak geldi ama tam bir deneme yapmadan yorumlamak istemiyorum.

5-Essence Fondöten: (fiyatı:12 T.L.) Fondöteni  oldum olası sevemedim, kalıp gibi yüzde kalmasından hep muzdariptim. BB Kremler çıktı da hepimiz rahatladık. Ama bu mat fondöteni beğendim açıkçası, 3 renk seçeneği mevcut, ben ortayı tercih ettim. Fiyat olarak hem bu kadar uygun hem de başarılı olması paha biçilemez.

6-Wellness Beauty Vücut Yağı: (indirimli fiyat:2,95 T.L)  İncir ve Gül özlü bir yağ, kokusuna bayıldım.Islak ya da kuru cilde uygulanabilir. Kuru uyguladım biraz yoğun bir yapısı var ama ben vücut yağlarını hep duştan çıkmadan önce son durulama sonrasında sürüp havluya sarılanlardanım. Böylelikle dışarıda bir daha vücut kremleriyle uğraşmıyorum, özellikle bazı kış akşamların da çekilmez olabiliyor vücut kremi seremonisi.


Özetle; Essence beni hayal kırıklığına uğratmadı, tahminimin üzerinde etkilendim hele de o rujlara bayıldım. Bundan sonra büyük paralar verip ruj alırken iki kere düşüneceğim. Rival De Loop' a ısınmak için sanırım zamana ihtiyacım var ama farklı ürün denemelerim devam edecek.
Kalın Sağlıcakla

13 Mart 2014 Perşembe

Ah bu lekeler!

Yüzüme fondöten, kapatıcı vb. ürünleri sürmekten hiç hoşlanmam. Ancak özel günler, düğünler gibi günlerde zorla bu ürünleri kullanır ve akşam makyajı çıkarana kadar rahat edemezdim. Elbette çok farklı fondöten markaları var; iyisi, kötüsü. Ama hep bir ağırlık verirdi yüzüme. Çok sorunlu bir yüzüm de olmadığı için günlük makyajımda asla bu tür ürünlere yer yoktu.

Ancak Garnier BB kremle bu fikrim değişti. Çok hafif bir dokusu var. Sanki nemlendirici bir krem sürüyormuşsunuz gibi. Yüzünüzdeki çok ciddi lekeleri kaptmasa da (kapatıcılar ne için var) yüzünüze canlılık veriyor. Kendimi gün boyunca hiç rahatsız hissetmiyorum. Tek sorun çok fazla renk skalasının olmaması.
Bu arada BB kremi fırça ile sürdüğünüzde çok daha hafif hissedekceniz. Dağılması da çok rahat olacak. Elimin kirlenmesinde değilim homojen  dağılımdan yanayım ben. Ben flormardan duo fırça kullanıyorum. Hem ucuz hem başarılı. Ayrıca bence daha hızlı bir şekilde istediğiniz ürünü yüzünüze sürebiliyorsunuz.
NOT: Fırçaları asla yıkamadan kullanmıyoruz ve belli aralıklarla da temizliyoruz. Cildiniz için unutmayın lütfen.

11 Mart 2014 Salı

Yaşasın 8 Mart Çılgınlığı

Kadınlar gününde bize verilen en büyük hediye bu yıl da her zamanki gibi Gratis ve Watsons' dan geldi. Sağ olsunlar, var olmaya devam etsinler. Bunun gibi fırsatların  en güzel yanı, temel ihtiyaçların yarı paraya karşılanması.


Alınan Ciciler

Aklımda alacağım bir sürü şey olmasına rağmen tam olarak  ne aldığımı eve gelince idrak ettim.  Neden mi? Daracık mağazada  kadınlarla tabiri caizse güreşmekten arta kalan zamanda rafların kıyısında köşesinde bulabildiğim cicileri sapete indirmek suretiyle işlemi tamamladım. Güç oldu ama değdi, hiç pişman değilim, yine olsa yine yaparım. :)
İstediğim bir kaç şeyi bulamadım onların yerine muadillerini almaya çalıştım. Yeni denemek istediğim ürünlerden aldım, böylelikle memnun kalmazsam çok üzülmeyeceğim, nasıl olsa ucuza aldım diye teselli bulacağım. Diadermine CC Krem ve The Balm Overshadow Pigment  ilk defa aldığım ürünlerin  başında gelmekte.Nasıl sonuç aldığımı ilerleyen yazılarımda memnuniyetle yazacağım. Bir de Sephora' dan ruj almışım ki değmeyin keyfime, tabi ruju Gratis ya da Watsons dan almadım, kadınlar gününe denk gelen bir günde gittiğim alışveriş merkezinden aldım ne yazık ki indirim yoktu. Kocaman mağazalar bir Gratis bir Watsons gibi muhteşem indirimler yapamıyorlar ne yazık ki.
8 Martı kaçırmayın kadınlar, sonra pişman olursunuz..
Bir de minik bir ricam var litfen ama litfen mağazadan içeri girdiğinizde kendinize şunu söyleyin:  ''Kimseye popo atıp yere sermeden de alışveriş yapabilirim''  ...
Sağlıcakla Kalın :)

7 Mart 2014 Cuma

Avon far bazı

Sabah güzel güzel makyaj yaparız ancak gün içinde bir bakarız ki sabah ki halimizden eser yok. Hele hele o topak topak olan o farlar yok mu?! Fırçaları kullanıp makyaj da yapsak sonuç aynı olur. Ancak imdadımıza yetişen far bazları var. Nihayet ben de bir far bazı edindim. Avon'un far bazı hem fiyat hem de performansıyla büyüleyici. Birkaç haftadır kullanmama rağmen sabah nasıl sürüyorsam farları öyle kalıyor. Renkler birbirine karışmıyor ve en önemlisi keninlikle topak topak olmuyor. Avon far bazı artık göz makyajımın vazgeçilmezlerinden. Hele de indirim döneminde yakalarsınız hiç kaçırmayın.
 

6 Mart 2014 Perşembe

Makyaj heveslisinin sözlüğü vol.2

Sözlüğümüzün ikinci cildinde çeşitli eyeliner stillerine odaklanmak istedim.
Winged liner
Bizim kuyruk dediğimize batılı kanat demiş, çok da güzel demiş. Genelde gözün iç kısmında hafif, dışına doğru kalınlaşan ve bir kuyrukla sona eren eyeliner tekniğine diyorlar bunu. 

Cat eye
Bildiğiniz kedi gözü (acele değil ama çabuk çabuk). Özetle, kuyruğu dramatik yapıp göz pınarlarınıza da ayrıca odaklanırsanız cat eye oluyor.

Flick
Bu da kuyruğun genel adı. Flick dediğinde anlayın ki gözü bitirdi kuyruğu çiziyor, kuyruk detaylarından bahsediyor.

Not: Kızım, tüm kuyruklu makyajlarıma "Aaa yine kediye benzemişsin!" dediği için aslında hepsinin birbirine benzediği sonucunu da çıkarabiliriz.

Şu da mevzuyu özet geçen bir görsel. Classic dediği işte bizim winged, ama kuyruğu minnak. Pin-up olunca kuyruk uzuyor. Kedide de (feline) o sert çizgilerin verdiği dramayı görüyoruz.

Bu da Pinterest'te her köşeden fırlayan bir görsel olduğu için asıl kaynağını bulamadım.
Fakat şu da bir gerçek ki, günün sonunda; neyi amaçladığımız değil, neyi becerebildiğimiz belirliyor makyajımız.Sağ gözü sol göze eşitleyeceğim derken sizin de parmak kadar liner'la evi terk ettiğiniz oldu mu? :)

Makyaj heveslisinin sözlüğü

Seneler boyu farklı vlogger'ları izleyip yerli yabancı her çeşit blogger'ı okuyunca, bazı kelimelerin makyaj dünyasında olmazsa olmaz olduğunu ve bu kelimeleri çoktan kanıksadığınızı fark ediyorsunuz. 
Ben de yeni yeni makyaj dünyasına saranlar veya videoları izlerken "ne diyo bu yiaa?" diye kafasını kaşıyanlar için, bu kanıksadığım kelimelerden bir derleme yapmak istedim. Fazla uzun yazılar olmaması için parti parti gideceğim.

Stippling
Bir video'da duo fibre fırça sahneye çıkıyorsa, stippling kelimesi de mutlaka ardından gelecektir. Kelime anlamı olarak "nokta nokta çizmek" gibi bir anlama gelse de, makyaj dünyasında duo fibre'ın beyaz kıllarının (mesela) fondöteni yüzünüze nokta nokta yerleştirmesi anlamını taşıyor. Yani diyor ki, yeterince "noktalarsanız" şahane ve doğal bir fondöten örtüsü elde edersiniz.
Bakınız şu arkadaş çok şahane anlatmış:
Kaynak: Weekend Ramblings
Blending
Her göz makyajının olmazsa olmazı blending brush veya her yüz makyajının son aşaması, yine blending. Kısaca karıştırma. Yani diyor ki, renkleri uyguladığında sınırları (harsh lines, bu da kanıksadığımız bir başka tamlama) öyle bir bulandır ki doğal görünsün.Tüm guruların hep kullandığı laf: "... and blend, blend, blend."
Blend etmezseniz aha şöyle görünürsünüz:
Foto
Crease
Crease brush veya crease color vb. derken bahsettikleri yer, göz kapağının kaş kemiği altında kalan en derin yeri, aynada gözlerinize baktığınıza içe çöken yay. (Tasfire gel...)
Yani diyor ki, göz makyajı yaparken crease bölgenizi belirginleştirmeniz lazım. Bunun için MAC224 ve MAC217 gibi fırçaları ve orta koyulukta farları kullanabilirsiniz.
Şu foto özet geçmiş:
İnternetler bu fotoyla çalkalandığı için orijinal kaynağı bulamadım.



Sözlüğümüzün ilk sayfası böyle, bir sonraki sözlük yazısında göz makyajlarına değineceğim. 
Peki sizin böyle kanıksadığınız kelimeler var mı?

5 Mart 2014 Çarşamba

Makyajı silmesek? :(



Dönem dönem makyaj yapmaktan vazgeçmemin sebebi kesinlikle sabahları uykumdan feragat etmek durumunda kalmak değil, akşam yatmadan önceki makyaj çıkarma seremonisidir.
Teknoloji iyice gelişse de bir mendili yüzümde ovalamadan tek bir kez dolaştırmak suretiyle yüzüm tamamen arınsa...
Aaa durun, öyle bir teknoloji geliştirildi.


Shu Uemura'nın bu mucizevi gibi görünen temizleme yağı hakikaten beklediğim şey idi. Fakat gerek -videoda tabi ki de görmediğimiz- bütün makyajın yüze yayılıp maskara çamuru haline gelmesi, gerek cildimde ve ellerimde kalıntısını hissettiğim o yağlı tabaka; bana beklediğim ürünün henüz geliştirilmediğini gösterdi.

Peki o gün gelene kadar idareten kullandığım ürünler ne?

Öncelikle gözlerden başlıyorum. Uzunca bir süre Maybelline'in çift fazlı losyonunu kullandıktan sonra, Gratis'in "20 liranın üzerinde alışveriş yaptığınız için sadece 3 lira" diye üzerime doğru itelediği Garnier'nin temizleme losyonunu keşfettim. Bu arkadaş göz makyajımın başına gelmiş en iyi şey. Yine de şu yazımda bahsettiğim MUFE eyeliner'ımı tek harekette çıkaramıyor, ikinci katı geçmek gerekiyor. (Tamamen liner'ın şahaneliği) Onun haricinde on numara bir temizleyici, her gecemin ayrılmaz yareni.
Seviyorum merkez <3
İkinci aşama: yüz. Makyaj yapmaya başladığım günden beri dönüp dolaşıp kullandığım tek bir ürün var: MAC Green Gel Cleanser. Tek sevmediğim tarafı yüzümü yıkamak zorunda kalmam ama makyajı derinlemesine temizlemenin özünde su var sanki :/ Göz+yüz mi-kem-mel bir temizlik ürünü kendisi.
Çok da bereketli maşallah
Üçüncü aşama (evet bitmedi), kalıntı bırakmadığımdan emin olmadıkça rahatlayamıyorum. O yüzden bir de tonik/temizleyici aşaması var. Şu anda günlük toniğimi kullanıyorum bu aşama için ama her an yerli blogger'ların çok övdüğü Bioderma Sensibio H2O'ya geçebilirim.

Sabah uyanıp yüzümü yıkadıktan sonra hala maskara kalıntıları varsa hızlıca temizlemek için Uni'nin temizleyici disklerini kullanıyorum ama ne yazık ki kalıntı temizlemekten fazlasına yaramıyorlar.
Tekrar alır mıyım? Hayır.
Bir de tembel gecelerin süpersonik kurtarıcısı makyaj temizleme mendilleri var. Sanırım tüm markaların mendillerinden birer kez kullandım ama delicesine sömürdüğüm ürün Watsons'ınki oldu.
Ne çektin be paket
Ne çektin be paket
Evde paket paket stokladığım Watsons yuvarlak yüz temizleme pamuklarının anlam ve öneminden bahsetmiyorum bile. Her eve lazım!
(bkz: istifçilik)

Makyaj temizleme sürecini benim için daha da kolaylaştıracak çözümleriniz varsa dinlemek isterim ^^